Aile İçi Sınırlar ve Roller

Aile dediğimiz olgu kendini meydana getiren bireyler arasındaki ilişki ağından oluşur. Her insan gözünü dünyaya açar açmaz bir ilişkiler ağının içinde kendini buluverir. Bu ilişkiler ağında birey  kendini keşfetme macerasını yaşarken içinde bulunduğu ilişki ağına da anlam vermeye çalışır. Aslında bu ağı oluşturan her birey hem bu ağda bulunan ailenin diğer bireylerini besler, hemde bu ağdan beslenir. Bu karşılıklı etkileşimlerde aile bireyleri arasında  sağlıklı bir iletişim kurulmuşsa, aile bireylerinin her biri bu etkileşim sonucu mutlu,yaşam doyumu yüksek ve sağduyulu bireyler haline gelirler.

Aksini düşündüğümüzde; yani ilişkilerin bozuk olduğu ve iletişimin zayıf olduğu bir ağda, bu ağı oluşturan her birey payına düşen zararı alır. Ailede ki herhangi bir kişinin yaşadığı sorun bu ağa doğrudan zarar verir. Hele de ailede ilişkiler zayıfsa ve sorunu ilişkiler ağı içinde tolere edemezse, sorun büyür ve zarar artar. 

Peki sağlıklı aile ilişkileri nasıl olmalıdır?

Yukarıda bahsettiğim gibi aile bir takım ilişkiler ağından oluşur. Bu ilişkiler ağının içinde alt sistemler vardır. Eğer bu ilişki ağı içinde ki alt sistemlerde karşı ittifaklar meydana gelmişse çatışmalar yaşanıyor demektir. Aileye dışarıdan bakıldığında her şeyin normal göründüğü, fakat derinlerde çatırdamalar meydana geldiği, ancak ailenin biraz derinine inildiğinde anlaşılır.

Oluşan alt sistemlerde roller ve sınırlar çok önemlidir. 4 kişilik klasik bir aile düşündüğümüzde herkesin zaten kendine ait bir rolü ve ailede bir yeri var gibi düşünülebilir. Bu aileyi iç çatışmaları olan, her bireyin huzursuz olduğu bir aile varsayarak tasvir edelim. Baba eve geç geliyor, erken gidiyor ve neredeyse işkolik denebilecek şekilde çalışıyor. Çocuklarına yeteri kadar vakit ayırmıyor. Hem eşi hem de çocukları bu durumdan şikayetçi. Anne, eşi kendisiyle yeteri kadar ilgilenmediği için eşini evde bulduğu her fırsatta huzursuzluk çıkarıyor ve sorun daha da büyüyor. Çocuklar ise anne ve baba arasında ki bu gerginlikten babayı sorumlu tutuyor olmalarına rağmen, annenin baskıcı ve kontrolcü tavrından dolayı yaptıkları bazı şeyleri gizliyorlar ve çoğu zaman suçluluk duygusu ve korkaklık yaşıyorlar. Burada olabilirliği yüksek bir aile modeli çizildi. Ailede ki baba rolünü üstlenen kişi sizce rolünü ne kadar benimsemiş?

Evet roller ve sınırlar dedik. Annenin baskıcı olması ve her şeyi kontrol etmeye çalışması alt sistemde baba ile olması gereken ittifakına zarar veriyor. Babanın bu rolü benimseyememesinde, annenin müdahaleci tavırlarıyla sınırı aşarak baba rolünü zedelemesi olması muhtemel bir durumdur. Annenin sürekli olarak huzursuzluk çıkarması ve bunun sonucunda eşinin daha çok uzaklaşması, kendini mağdur ve yalnız bırakılmış eş rolüne sokması, eşine karşı içindeki  kızgınlık ve nefreti artıracaktır. Aile ilk kurulurken anne rolünden önce eş rolüne giren kadın, çocuğun aileye katılmasıyla anne rolünü üstlenir.

Başta sadece eş rolünde olan kadın ve erkeğin arasında kurulan ilişki ağları genişlemeye ve karmaşıklaşmaya başlar. Alt sistem dediğimiz ittifak gruplarında anne ve babanın her zaman yan yana ve birbirini destekler halde olması aile sağlığı için olmazsa olmazdır. İkili arasında ki tutarsızlıklar, çatışmalar, kavgalar vs. çocuklarda birer semptom olarak daha sonraları kendini gösterecektir.

Çocukların büyümeye başlamasıyla alt sistemlerde ki karmaşa artacak ve nesiller arasında ki örtük ittifaklar, dile getirilmeyen çatışmalar ve güç savaşları baş gösterecektir. Ailede ki her bireyin bu problemlerle başa çıkması farklı olacaktır. Yapılan araştırmalarda bireylerde ki ruhsal hastalık semptomları sadece kişiyle alakalı bir problem değildir. Semptomu aile sistemi içinde ilişkilendirmek gerekir. Ve genellikle ailenin en hassas üyesinde meydana gelen semptom irdelendiğinde ailenin yapısı, alt sistemler ve ittifaklarla ilgili çok önemli bilgiler ve ipuçları verecektir.

Genellikle semptomu yaşayan kişinin bir uzmana başvurmasıyla terapötik süreç başlamış olur. Ailenin yeniden yapılandırılması ve ilişkiler ağının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Yapısal aile terapisi kuramına göre;

Bir bireydeki semptomların köklerinin, en iyi aile etkileşim örüntüleri bağlamında aranması gerektiği düşüncesidir. Bu yaklaşımda aile, danışan olarak görülmektedir. Yapılandırma ya da sistemin yeniden yapılanması yoluyla ailedeki tüm bireylerin ve ailenin kendisinin daha güçlü hale geleceği beklenir. Bu bakış açısı aileleri yaşayan sistemler olarak ele almaktadır. Aileler iletişim ve geribildirimin önemli olduğu ve sürekli olarak değişen bir çevre içinde faaliyet göstermektedirler.

Yapısal aile terapisinde amaç; sorunun etrafında şekillendiği temel konuyu tespit etmek  ve bu sorunun hangi alt sistemlerden çıktığını bularak tedaviye gitmektir. Ailede bir kişi bile değiştiği zaman, tüm aile üyelerinin birbiriyle olan ilişkisi değişir. Aile üyelerinden bazıları ilerleyen terapötik süreçte değişime direnç gösterebilirler. Bu gibi durumlarda ailenin geri kalan üyeleri direnci gösteren üyeye karşı yardımcı ve destekler tarzda bir rol oynarsa durum fırsata dönüşebilir.

Sonuç olarak kalıcı değişim, ailedeki denge ve koalisyon­ların değişmesine, dolayısıyla yeni karşılıklı etkileşim yollarının hayata geçirilmesine bağlıdır.

 

Betül KANAT

 

 

 

Kaynakça:

  • Minuchin S. Auerswald D. ve King C. (1959).Varoş Aileleri (Families of the Slums).Yapısal Aile Terapisi Kuramı.
  • Roymand J.Corsını. ve D. Wedding. (2013). Modern Psikoterapiler Vaka İncelemeleri-Aile terapisi 

Sizde Yorumunuzu Yazabilirsiniz


Aile İçi Sınırlar ve Roller

Makalelerimiz