İletişim denildiğinde akla gelen ilk kavramdır empati. Anlayabilme becerisi olarak bilinen empatinin varlığından herkes haberdar olsa da önemini kavrayan ve ilişkilerine yansıtan kişiler azdır. Halk arasında anlayışlı insan diye tarif edilenlerdir belkide, mizacına empatiyi sindirenler. Bir üzüntünüz ya da acınız olduğunda yanına gitmeye çekinmediğiniz ve sizin için bu kadar özel olan duyguları anlayabileceğini düşündüğünüz kişilerdir onlar. Temel iletişim becerilerinden olan empati; bir olayı onun gözüyle görmek, onun kulağıyla işitmek, onun yüreğiyle hissedebilmek ve anlaşıldığını hissettirebilmektir. Aile içi iletişimde yaşanan çatışmaların temelinde, kişilerin birbirlerinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlamadan yargılamalarından kaynaklandığı görülmektedir. Anlaşılamamanın verdiği öfkeyle beslenen tartışmalar, çözüm sürecinin önünü tıkayan en önemli dinamik olmaktadır. Aile içi iletişim sorunlarının en sık yaşandığı dönem, yetişkin adaylarının artık çocuk olmadıklarını ebeveynlerine hissettirmeye çalıştıkları ergenlik dönemidir. Yaşanan tatsız olaylara baktığımızda ebeveyn ergenin davranışlarını anlamlandıramamakta, ergende ebeveynin verdiği tepkiyi yersiz bulmaktadır. Çünkü iki tarafta karşısındakinin davranışını kendi penceresinden, kendi dünyasından yorumlamaktadır. Aile içinde yaşanan sorunların çözülmesi için yapılan konuşmalarda babaların çoğunlukla “ Hey gidi günler !! bizim zamanımızda ….” diyerek söze başladığı, kendi çocukluk dönemleriyle çocuklarının şu anki yaşantılarını karşılaştırarak en empatik konuşmayı yaptığını düşündükleri görülmektedir. Bu süreçte sadece problemle ilgili nasihatte bulunarak görünüşte çözüm yolu gösteren bir baba ile suçlu olan ama kendisi ile babası arasında bir duvar olduğunu hisseden, aslen hiçbir değişiklik olmamasına rağmen kabul et kurtul mantığını kurarak içinde, bulunduğu zor durumdan kurtulmaya çalışan bir çocuk profili karşımıza çıkmaktadır. Anne-Babalar çocuklarını yargılamadan, suçlamadan, eleştirmeden önce, onları içinde bulunduğu fizyolojik-duygusal-sosyal gelişim döneminin özelliklerini de göz önünde bulundurarak anlamak ve anlamlandırmak için dinlemelidirler. Bunu yaptıklarında, ebeveyn-çocuk arasındaki duvarların yıkıldığını ve içerde yaşananların paylaşılarak sorunların çözülmesinde mesafe kat ettiklerini göreceklerdir. Empati zemininde paylaşımlarını sürdürebilen ve çocuklarının yanında olduklarını hissettirebilen aileler, ergenlik döneminde yaşanabilecek olumsuzluklara ( kişilikle ilgili problemler, duygusal problemler, sosyalleşmeyle ilgili problemler vs.) ve risk durumlarına ( madde kullanımı, istismar, zararlı alışkanlıklar vs.) karşı en güvenli bariyeri oluşturmuş olurlar. Aile; herkesin ve her şeyin, herkesi ve her şeyi etkilediği bir sistemdir. Eşlerin kendi aralarındaki ilişki çocuklarıyla olan ilişkisini etkileyeceği gibi çocuklarla olan ilişkileri de kendi aralarındaki ilişkiyi etkileyebilmektedir. Eşlerin birbirlerini ne düzeyde anladıkları, derin incinmeleri nasıl aynaladıkları ise muammadır. Anlamaya çalışmak güzel bir davranıştır fakat yeterli değildir. Bazen karşımızdakinin yansıttığı hissettiğinden farklı, bizim anladığımız yansıttığından farklı, bizim ifade ettiğimiz de anladığımızdan çok farklı olabilmektedir. Bu döngü içerisinde çözülebilecek küçük bir problem, ilişkiyi sarsacak kadar büyüyebilir ve karmaşıklaşabilir. Ama yerinde ve zamanında empatik iletişim kurulursa, problemin realitesini iki taraf paylaşır ve sorunun diğer taraflara sıçraması engellenmiş olur. Örneğin; ” eve geç gelen adam, on yıllık eşinin asık suratıyla ve kızgın bakışlarıyla kapıda karşılaşmış olmasından sonra onunla kurabileceği iletişime bir bakalım; “ E: Bu akşam için planladığımız yemeğe çıkma programını işim nedeniyle iptal etmemden dolayı hayal kırıklığı yaşadın ve bu durumdan dolayı bana kızgınsın, seni doğru anlayabilmiş miyim ? K: Evet E: Bu konuda söylemek istediğin bir şeyler var mı ? K: sana çok kızgınım, gün boyu yemekte giyeceğim elbiseyi seçmeye çalışıyor ve sana nasıl daha güzel görünebileceğimi düşünüyordum. Zaten uzun zamandır kendimi özel hissedeceğim vakit geçirmedik, sürekli bir şey engel oluyor ve eski günlerdeki gibi vakit geçiremiyoruz. E: Akşam yemeği senin için çok önemliydi ve hazırlık yapmıştın. Elimde olmayan nedenlerle olsa dahi yemeği iptal etmem diğer şeyleri sana tercih ettiğimi düşündürdü ve kendini önemsiz hissettin, doğru anlamış mıyım ? K:evet E: bu konuyla ilgili söylemek istediğin başka bir şey var mı ? K: dinleyip anlamaya çalıştığın için teşekkür ederim( kadın anlaşılamamanın oluşturduğu duygusal yükü üzerinden attıktan sonra) , senin söylemek istediğin bir şey var mı ? E: genel olarak ilişkimiz canlı tutma adına çok şey yapmadığımın farkındayım. Uzun zamandır ilişkimizi beslemeye dönük planlar yapmadığımızı ve ihmal ettiğimizi düşünüyorum. Bu akşam ki yemeği iptal etmek zorunda kaldığım için bende senin kadar üzgünüm ama genel kurul toplan…vs. olduğundan dolayı erteleme şansım yoktu…. K: Seni anlıyorum yapabileceğin çok fazla bir şey yoktu, galiba bende de bir şeyler biriktiği için bu kadar tepki verdim……” Eğer bu iletişim de adam “ ben gecemi gündüzüme katıyorum, hanım efendi bir yemeği iptal oldu diye bana surat yapıyor.. kim için çalışıyorum ben bu saate kadar…” şeklinde iletişime başlasaydı ya da kadın “ eve hiç gelmeseydin, niye geldin ki… zaten evinin, karının senin için ne anlamı var... yıllardır böyle yapıyorsun en küçük mutlukları bile benden esirgiyorsun…” şeklinde iletişimi başlatmış olsaydı, tartışma çatışmaya ve oradan da derin incinmelerin olduğu gergin bir atmosfere kendini bırakacaktı . Fakat taraflardan birinin empati yaparak iletişime başlaması ve karşısındakini empatik iletişime davet etmesi, kişileri duruma yoğunlaştıracak ve sorunun büyümesine neden olacak diğer problem alanlarından uzak tutacaktır. Yaşanabilecek iletişim probleminde üç temel dinamik vardır. Birincisi yaşanan problemin somut hali ( Akşam yemeği programının iptal olması), ikincisi bu durumun kadın üzerinde ki duygusal yansımaları ve sonrasında oluşturduğu düşünceler(değersizlik duygusu ve eşinin vakit ayırmak için şartları zorlamadığına ilişkin düşünceler) , üçüncüsü durumun erkek üzerinde ki duygusal yansımaları ve sonrasında oluşturduğu düşüncelerdir(suçluluk duygusu ve uzun zamandır ihmal ettiğine ilişkin düşünceler). Eğer kişi sadece nesnel duruma odaklanır ve onun ötesine geçip karşısındakinin dünyasının kapılarını açamaz ise karşısındaki de bunu yapacaktır. Görünürde var olan olay üzerinde konuştuklarını ve çözüm üretmeye çalıştıklarını düşünseler de asıl yaptıkları şey kendi kalelerini terk etmeden surların içerinde olup biteni karşısındakine anlatmaya çalışmalarıdır. Böyle olduğunda asıl duygular çoğu zaman ikincil duygulara yerini bırakır. Kişi çok kırılmıştır ama karşısındakine yansıttığı duygu (ikincil duygular) öfke, kızgınlık olur. Bu öfkeden ve kızgınlıktan dolayı diğeri kendini çok suçlu ve çaresiz hissetmiş ama karşısındakine kendinden emin ve haklı olduğunu göstermiştir. Bu tip ilişkilerde temel sıkıntı duygusal yapıda olmasına rağmen iletişimleri kabukları üzerinden devam ettiği ve özdeki duyguya inemediği için çözüme ulaşmak çok zordur. Özetleyecek olursak empati; karşımızdakinin gözlerinin içine bakarak iletişimi başlattığımız, etkin dinlemeyle konuşmaya teşvik ettiğimiz ve onun dünyasının kapılarını aralayarak duygularını tam olarak anladığımızı hissettirdiğimiz sürecin sihirli anahtarıdır. Bu anahtara sahip olanlar, çocukları için destekleyici bir ebeveyn; eşleri için samimi bir hayat arkadaşı; iş ortamında uyumlu bir çalışan olarak bilinen ruhsal olarak olgunlaşmış kişilerdir. Şanver YEREBAKAN Uzman Klinik Psikolog / Psikoterapist