Her insan içinde varolan bir duygu sistemiyle dünyaya gelir. İçimizde varolan bu duygu sistemi gereği, belli duyguları arar, belli duygulardan kaçarız. Bu, etkileşimin ve düşüncenin birincil bir güdülenme sebebidir. Biz insanlar sonuç itibariyle duyguları arayan varlıklarız. Duygular ''öteki’nin varlığı ile çeşitlenir ve devamlılığını sürdürür. Bir bebek anne karnından çıktığı andan itibaren bir diğerinin varlığı ile yüz yüze gelir. Fiziksel gelişim evrelerinin yanında bir' de ruhsal ve duygusal evrelerin gelişimi vardır; ki bu ancak bir başkasınn varlığını tanımak ve kabullenmekle gelişip, değişebilecek bir şeydir. İnsan deneyiminin merkezinde duygular vardır. Güvenli Bağlanma Deneyim ancak ''öteki''nin varlığı ile edinilebileceği için, ''ötekinin'' konumu kişinin kendi konumunu bulmasında belirleyici rol oynayacaktır. Bir insan için duygusal ve ruhsal yönden gelişmiş olmak çok önemlidir. Çoğu zaman kurduğumuz ilişkilerde ki problemler altta yatan duygusal gelişmemişlikten kaynaklanmaktadır. Çocuğun gelişim evresinde ebeveyniyle kurduğu bağ bu gelişime katkı sağlar. Anne-babanın tutum ve davranışına göre bebeğin ruhsal ve duygusal evreleri şekillenir ve gelişim gösterir. Ebeveynin tutum ve davranışına göre bebek bir bağlanma tarzı oluşturur. Bu bağlanma biçimlerinden en sağlıklı olanı ''güvenli bağlanma''dır. Güvenli bağlanma tarzında kişi kendini değerli, diğerlerini güvenilir olarak tanımlar. Bağlantı kurduğu kişi ile birlikte olduğunda kendini rahat ve güvende hisseder. Güvenli bağlanma ve diğer bağlanma stilleri, anne-baba ya da o dönemde bebeğin bakımını üstlenen kişiyle arasında olan ilişkiye dayanır ve ileriki dönemlere aktarılır. Bu aktarım kişinin hayatını etkileyecek düzeyde önemlidir. Ancak kişinin ileride ebeveyninden ayrı, bir başka ''öteki'' ile kuracağı romantik ilişki, sağlıksız bağlanma stilini ve duygularını yeniden düzenlemesine olanak sağlar. Bu açıdan bakıldığında evlilik, kişiye kendisini keşfetmesi için verilen ikinci bir şans gibidir. İnsanın gelişim evreleri olduğu gibi, bir ilişkinin de gelişim ve değişim evreleri olacaktır. Aslına bakıldığında her evrenin değişimi sancılı bir süreçtir. Duyguların Düzenlenmesi Kişi ancak düzenli ve sağlıklı bir duygu sistemine sahipse ötekinin varlığını sağlıklı şekilde konumlandırabilecektir. Duygu odaklı terapiye göre; kişinin duygularını yeniden düzenlemek kaydıyla ilişkiyi de yeniden yapılandırabiliriz. Burada yoğunlaşılması gereken, kişiler arasında ki duygusal bağda meydana gelen problemlerdir. Duygu, çok katmanlı ve çok boyutlu bir yapıdır; insanlar arasında birleştirici bir göreve sahiptir. Duygular, ilişkileri yönetmede çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu anlamda duygu odaklı terapi intrapsişik ve etkileşimsel olanı bir araya getirir. İntrapsişik yapı; kişinin, bebeklik döneminde kendisine bakım verenlerle yaşadığı deneyimin, beyninde kodlanması sonucu oluşan duygulanımları içerir. Oluştuğunda, intrapsişik yapı bireylerin başkalarıyla olan ilişkilerinde kendilerini algılama biçimlerini düzenler. Duygu Odaklı Terapinin Amacı Duygu odaklı terapide amaç; çiftler arası duygusal bağın yeniden yapılanması ile bireylerin konumlarını tekrardan düzenlemektir. Duygu odaklı terapiye göre; etkileşim sürecinde kişinin davranışlarına karşın partnerinin hangi konumda durduğu, kişinin sağlıklı duygusal bağ kurmasında çok önemli yere sahiptir.Duygusal bağın iki temel yönü vardır: Yetişkinlerin bağlanma özlemleri ve ihtiyaçları.. Aslında bu özlem temelde bir başkasının varlığında var olma ihtiyacına dayanır. Kişi varlığının başkası tarafından onaylanmasını ister. Bu da bir ilişki halinde meydana gelecektir. Evlilikte çiftler, oluşan ilişki ağında bağlanmak ve onaylanmak isterler. Pozitif etkileşim kurulduğunda bu istekler kolayca karşılanabilir. İlişki içerisinde kendisinin ve karşısındakinin konumunun farkında olan birey, hem kendisinin hem de karşısındaki partnerinin beklentilerini anlayabilir. Ama söz konusu negatif bir etkileşimse iki tarafın da duygusal olarak yıpranması söz konusudur. Evlilikte sorunların düğüm haline gelmesinin en büyük sebebi negatif etkileşimdir. Kırılgan olan birincil duyguları saklamak, savunma mekanizmasını devreye sokar. Bunun yerine birey asıl hissettiklerini ve istediklerini değil, ikincil duygularını ortaya koyar. Burada gerçek ve samimi bir ilişkiden bahsedemeyiz. Negatif etkileşimde söz konusu olan, kişinin duygularını partnerine karşı savunmaya geçirmesidir. Duyguların Farkındalığı İyileştirir İyileşmenin söz konusu olabilmesi için ilişkide ki duygu akımının, negatif yönden pozitif yöne doğru akmasıyla; yani bağlanma ve kimlikle ilişkili birincil duyguların ifadesiyle gerçekleşebilir. Duyguların savunulması ve saklanması yerine olduğu gibi ifade edilmesi, ilişkide yeni bir süreci başlatacaktır. Bu yeni süreç iki tarafın da duygulanım düzenlemesini yeniden yapılandırmasına yardımcı olacaktır. Duygu odaklı terapide kişi hem kendi sürecinin hem de ilişki içerisinde ki konumunun farkına varacak ve bu süreci düzeltme imkanı yakalayacaktır. Betül KANAT